Aslı Bir Yasemindir İçimdeki Gecenin

Son kurbanı ben miyim bu şehla bilmecenin

Aslı bir yasemindir içimdeki gecenin

Böylesine taşır mı karanlığı bir adam

Böylesine kahrını damıtır mı bu şehir

Bir çöl kalır her deprem sonrası ellerimde

Bir yüzün kalır

Yüzün ki, bir yanında yükselir sıradağlar

Bir yanında şairler yalnızlığı anlatır

 

Yüzün işte bu yüzden yasemindir her gece

Yine mi kıskanıyor bahçıvan bebeklerin

Ebedi odalarda uyuyan gözlerini

Yine bir mum alevi kıyısında dönence

Gölgesi duvarlara vuruyor meleklerin

 

Bir yanı neden eksik deniz fenerlerinin

Sen de mi limanları temizleyen bir adam

Ve aydınlık bir rıhtım arıyorsun yeniden

Sanki biri bakıyor içimde bir gemiden

Zamana boyun büken yaralı bir sur gibi

Sen de mi bir şehzade bekliyorsun öteden

Bir tufan ortasında çaresiz, mahsur gibi

Gel, rüya toplayalım bu esrarlı geceden

 

 

Bir mihr-i müecceldir şehrin karanlıkları

Yağmur yağınca birden

Zencilerin bembeyaz düşlerinde gül açar

Turnalar çılgındır, ketum ve siyah

Gökyüzünde gizli tüneller açar

 

Yıllar gam bozkırında tükendi bencileyin

İnadına köpürdü dudaklarımda zehir

Ne hazinedir ki, hala anlamadı gönlümün

Devasa bir sığınak olduğunu bu şehir

 

Duymaz mı benden gayri, gökteki çığlıkları

Bir kağnıyı sadece fotoğrafta görenler

Hayal kırıklığına uğramaz mı yeniden

Yokluğumu seninle aynı safta görenler

Küf yeşili bir dünya bıraktı kollarıma

Boynuma yıldızları asıp, yafta görenler

Belki de onaracak kalbini çeşmelerin

Birgün seni de bana itirafta görenler

 

Kuştüyü bir yatakta ölen bir mihracenin

Beyaz elbisesini giyse de bu şehrayin

Aslı bir yasemindir içimdeki gecenin

Yeter ki, koy ufkuma gözlerini aniden

Varlığıma gizemle yaklaşan gözlerini

Bir saray bahçesinde yeşeren lale gibi

Sonsuzluk ırmağına karışan gözlerini

 

Hangi demir dayanır bakışlarına, söyle

Hangi dev mahkûm eder savaşan gözlerini

Karayel doyasıya öpüyor yanağından

Umudu sefillerle paylaşan gözlerini

 

Bir hayal, serabıyla aldatıyor ülkemi

Bir alev, çığlığımla tutuşturup yaktığım

Yine aynı sarhoşluk Kehkeşanlar uğruna

Yine aynı katafalk, ruhumu bıraktığım

 

 

Gün doğar mı, bilemem, zeval ufkunda bir gün

Yosunlara karışıp sayrılıklar içinde

Bir kara büyü gibi yayılarak her ize

Cellâdını beklemek ayrılıklar içinde

Nedendir esir olmak kuruyan bir denize

 

Söyle, neden bu kadar belirsiz bakışların

Sel suları mı indi paslı kirpiklerine

Ölüm bir kurşun gibi girdiyse yüreğine

Bekle, sonu gelmeyen azabını kuşların

 

Yalnız seni arıyor hudutlarımda zaman

Atlasında hep senin hayalini saklarım

Dağılmaz mı bu efkar, bu sessizlik, bu duman

Neden böyle kıpkızıl akıyor ırmaklarım

 

Sana göre ben garip bir canda unutulmuş

Efsunlu bir davada sanık olan biriyim

Oysa bir tayın göğsü kadar narin ve ürkek

Ne gurbet kaçamağı, ne zavallı bir sarhoş

Sadece ihtilale tanık olan biriyim

 

Al götür ta öteye ağlayan mektupları

Götür ağzı köpüren atları bu şehirden

Sana dimdik yürümek yakışıyor ey kadın

Bana bir padişahı ağırlamak yeniden

Eteğinden kan sızan gelinliği al götür

Götür bu yağmalanmış haritayı evimden

Çocukları öldüren hainliği al götür

 

Mahşeri bir hicretin rahmidir niranımız

Bak işte, kıyam üzre, yüzyıllık viranımız

Tanyeri kalbi midir intizarın, bilemem

Bıktım hafifliğinden dorukta her cücenin

Bu son infilakı mı bir mezarın, bilemem

İntiharı ben miyim bu meşhur bilmecenin

Aslı bir yasemindir içimdeki gecenin

Belki de, isyanımdır ah ü zarın, bilemem