Karşılaştığımız Ân'a

o ân, yıldırımların kalbine indi hüzün 
o ân, ıztırap sızdı toprağına bir yüzün 
o ân, bir yalnızlığı vurdu uzaktan avcı 
o ân, omuzlarıma çöktü isyan ve acı 
o ân, öldü anılar döşeğinde sessizlik 
o ân, bir yılan gibi büyüdü çaresizlik 
o ân, yaralı asker kurşunlandı alnından 
o ân, kılıç eriyip aktı yere kınından 
o ân, palandökenler yakalandı sıtmaya 
o ân, bir karıncanın üstüne düştü kaya 
o ân, koşan küheylan çatlattı yüreğini 
o ân, kırdı bir bayrak çürüyen direğini 
o ân, kırmızı güle mahkûm oldu bahçivan 
o ân, arılar için kendini yaktı kovan 
o ân, zehir rengine boyandı ırmakta su 
o ân, yıkıldı köprü; o ân kuruldu pusu 
o ân, beyaz giyindim korkular ülkesinde 
o ân, kuşlar uçuştu bulutların sesinde 
o ân, bir yaprak gibi savruldu gökte şiir 
o ân, öldü acılar fânusunda bu şâir 
o ân, ihbar edildi yeraltında mağara 
o ân, akkor bir yürek çivilendi duvara 
o ân, durdu saatin titreyen yelkovanı 
o ân, bir câzibenin kahrı deldi tavanı 
o ân, elpençe divan durdum önünde suyun 
o ân, yaktı içimi bir hülyâyı hümâyûn 
o ân, çöktü hayalim en aydınlık çağında 
o ân, bine bölündüm umudun kundağında 
o ân, liman yıkıldı, köreldi denizlerim 
o ân, kaybolup gitti tenhalarda izlerim 
o ân, zehir damlattı ucundan yere kalem 
o ân, bir tûfan gibi sardı ruhumu elem 
o ân, vurdu karaya okyanusun gözleri 
o ân, kavurdu beni O'nun simya sözleri 
o ân, heykel misali dikilip kaldı beden 
o ân, farkım kalmadı bin yıllık harabeden 
o ân, toprak tutuştu gönlümün loşluğunda 
o ân, güneş karardı bir göğün boşluğunda 
o ân nehir boğuldu; şehir bunaldı o ân 
o ân her şey dağıldı; gölgeler kaldı o ân