NEHİRDİ AŞKA HALLAÇ
sen yokken, ırmaklarım bilmezdi denizleri
kalbimin otağına simsiyah damlardı su
hangi karanlığından geçseydim şehirlerin
Sisli aşklar görürdüm ömrün aynalarında
Adı unutulmuştu sokakların, evlerin
sen yokken, gergefinden bana bakardı kızlar
her kuş bir tüy bırakıp giderken kanadından
avcı hep yüreğime savururdu kendini
sen yokken, ne ay vardı göğümde, ne yıldızlar
başakları vahşice örselendi hayalin
aldı hıçkırıkların rengini sardunyalar
yıldızları arardı göğümüzde melâlin
bizden önce girmişti bu vadiye mumyalar
zevâlinle baktığım her aynada yürürken
umutların gönlüme âşiyandı, sen yokken
ellerimde ansızın soluyordu çiçekler
sükûtun, en isyankar süvariydi içimde
korku karanlığıyla ellerime tutunmuş
bir ağacın kökünden bakardı gözlerime
bir çocuk kan ağlayan fotoğrafımı bulmuş
yavuz bir hırsız gibi yüreğimden her seher
kaçtım en mahrem duran yüzünden meleklerin
penceremde biriken yıldızlar birer birer
kuyusuna gömüldü kanayan bileklerin
dudaklarımı verdim yuvasız kalan kuşa
kör düğümler atıldı içimde her nakışa
benmişim her incinen yürekte eriyen ah
yıkılan mağaralar bırakılmış ömrüme
rüzgâr susmuş; kuşların kanatlarında keder
tükenmeyen geceler getirirken öteden
sensiz kalan turnalar gökyüzünü terk eder
iklim çöller uğruna yakıyor perdesini
aldatılan çocuğun avuçlarında boşluk
sellere karışırken bu çaresiz sarhoşluk
can kendisi dışında arıyor kendisini
sen yokken yağmalandı yüreğimden akanlar
nerdesin? neden katran kokuyor bahtımda tuz
biz bahar vurgunları, pencereden bakanlar
sen yokken karanlıkta aşka zindan olmuşuz
nasıl da çoğaltmışız yalanın gölgesini
can kendisi dışında arıyor kendisini
yüreğim gergef gibi işledi yokluğunu
nakışlarında yüzün filizlendi her akşam
sen yokken, yangınlarda küle dönen benmişim
ayırmışım küçülen varlığımı kendimden
ayrılığı bilmeyen taşlara imrenmişim
efkârıma sunarken yüce dağlar sisini
gökkuşağı bulurdu doğum gününde ruhum
can kendisi dışında arardı kendisini
sensizlik yağmur düşen bir yaraydı her bahar
her sonbahar ölümü tadardım kuytularda
yüzünü görmeyince kırılırdı aynalar
sen yokken uykusunda ağlardı kar tanesi
hayalinle yorgundu derdimin bahanesi
ben içmeden kurudu çeşmeler; karardı su
ben geçmeden yıkıldı köprüler; yandı nehir
ihtiras, bin bir gece masallarında bezgin
ben hep senin ülkende yargılanan bir gezgin
sen yokken siyah bana yoldaş olurdu kinle
yelesinden huylanan küheylandı gençliğim
ben hep senin uğrunda yürüdüm dehlizleri
sen yokken aldatıldı kaşlarım kaleminle
köy çilekeş yokluğun, şehir ayrılığınmış
kan izi var gecenin kararan gövdesinde
dilsizler, unutulmaz şarkılara sığınmış
körler, şehlâ bakıyor taşların gölgesinde
köle zincire vurmuş masum efendisini
can kendisi dışında arıyor kendisini
şimdi soylu burcundan baksam uzun bir aşkın
toplasam sokaklara dökülen nergisleri
şimdi cellada mezar olsa kalbimde kader
ayaklarına özge bir sevda mı toprağım
yollar yurduna yine uçurumdan mı gider
yıllardır tutmak için çırpınır ellerini
o ıssız tapınaklar, o masum azizeler
bir gün gelirsin diye aldattığım dizeler
hala bir deniz gibi döver sahillerini
bilmedim; gelincik mi döküldü kundağına
hangi el beşiğine koydu o gün canımı
girdiğin de ölümsüz çiçeklerin çağına
yaprağınla, kokunla kuşattın her yanımı
ev masalla bezendi, efsaneyle donandı
oda, bir derviş gibi esrarınla sınandı
raksını seyre daldım kara yüzlü devlerin
sen yokken gözlerimde tipi vardı; gülmedim
kuyuya atılmadan yusuf oldu yüreğim
sensiz deniz bulaştı gözlerime; silmedim
Gözlerinde biriken yaşları kıskandı su
başka şeyler istedi toprağından bahçıvan
rüzgar hep yanılgıyı taşıdı yurdumuza
doğduğunu duyunca kaçtı göğün uykusu
sensiz, göremez olur bulutlar dağ başını
silinir gökyüzünden yıldızların izleri
şakayıklar mahzundur sokak aralarında
geceyi anlayamaz gündüzün dilsizleri
kahramanlık veriyor şimdi son nefesini
rüzgâr bir bilmecenin gözyaşıyla yıkanır
vatansız kalanların kabuslarında bitkin
can kendisi dışında arıyor kendisini
atını terk etse de süvariler; ufuk boş
umut ağır bir rüya görüyor inleyerek
ilâcını yitirdi sayrılar; hekim sarhoş
sen yokken anlamadı hasret nedir, bir yürek
her durakta yetimler ağlıyor mor çehreli
seni gördü, köprüler yıkıldı; yollar deli
ben böyle yürümezdim eskiden, ak adımla
adımı bin bir hece yazamazdım adınla
sensizlikten bunalıp tenhalarda gezerdim
batık bir gemi gibi derinlerde yüzerdim
her sabah şimdi senin bahsini açıyorum
her gün bir turna olup göğünde uçuyorum
endamına bakarken esrarını özlerim
her gece gözlerinle kapanıyor gözlerim
sen yokken denizlerin dibine çöktü acı
köpüren dalgalara karıştı kan ve zehir
sen yokken hayat yine dare çekti Hallac'ı
yıllarca ölüm aktı vadiden; yandı nehir
ağlayan urbasında ölüm vardı dervişin
sevdalı dudakları simsiyahtı âteşin
kumrular benim için yakıyordu sesini
can kendisi dışında arardı kendisini
hep çeşmenin başında, hep susuzdum sen yokken
tende sancıydı zaman; uykusuzdum sen yokken